Türk Sporunda Yeni Dönem ve Federasyonların Özerkleşmesi Türk sporunda yeni dönemi anlamak için, makro düzlemde yönetim biliminin evrimine kısaca bir bakmak, Türk siyasasının son dönemdeki söylemlerine genel olarak değinmek gerekiyor. Ancak böylelikle kurullaşma ve özerkleşmenin gerekçelerini anlayabiliriz. Yönetim bilimine aşina olanlar 70’li yıllardan beri yönetimde iki temel yaklaşımın hakim olduğunu bilirler: Birincisi geleneksel ve maddeci anlamıyla kamu yönetimi yaklaşımıdır, ikincisi ise yönetişim diye de vasıflandırılan işletme yönetimidir. Birinci yaklaşımda, bürokrasi örgütlenmenin temel sorumlusu, uygulayıcısıdır. İkinci yaklaşımda ise tekel/sermaye esaslı bir örgütlenme esastır. Dolayısıyla hantal bürokrasiden kaçarken, tekelci kartellerin esaretine mahkum olmak adeta bir kaderdir. Günümüzde dünyayı devletlerin mi yoksa küresel ölçekli şirketlerin mi yönetiyor olduğunun sorgulanması da bu nedenledir. Bu iki yaklaşımın dışında üçüncü/alternatif bir yol var ise de, bu henüz yönetim metodolojisi açısından tanımlanmış ve uygulamaya konulmuş da değildir! Ülkemize gelecek olursak, 2003 Kasımında iktidara gelen Ak Parti, belki de beklenin hilafına olmak üzere siyasi teveccühünü neo-politik küresel örgütlenmeden yana göstererek, açık toplum, şeffaflık, yerinden yönetim, devletin küçültülmesi, pazarlamacılık, özelleştirme, batılılaşma (AB ekseninde) vb söylemlere dört elle sarıldı. Bu yaklaşım, “milli görüş” gibi kendi içinde iyi formulize edilmiş ve her şeyiyle milli olma vasfına haiz bir politik söylemin beşiğinde yetişmiş bir siyasi kadrodan umulan bir çizgi değildi. Buna bağlı olarak ta milli görüş karşıtları tarafından takiyye suçlamaları sürüp giderken, milli görüşe siyasi bir proje olarak iman edenler ise sükutu hayale uğradılar. Bir dönemin favori söylemi artık kolayca çıkarılıveren (!) bir gömlek mesabesine gerilemişti. Yeni dönemin gözde yaklaşımı işletmeci yönetim, merkezi idare ve bürokrasinin kontrolündeki devlet kurumlarının tasfiyesini, buna karşılık küçültülmüş ve denetleyici kurulların oluşturulmasını, merkezi idareye bağlı birimlerin ise yerel yönetimlere devrini esas aldı. Kamu Yönetimi Reformu diye adlandırılan bu projenin en önemli özelliği üst kurulların oluşturulması, merkezi idareye bağlı yerel teşkilatların yerel yönetimlere devredilmesi, kamu personelinin özel işletmeler için çalışan işçilere dönüştürülmesi (belki de işsiz kalması) şeklinde de özetlenebilir. İşte böyle bir bağlamda, Türk sporu da Kamu Yönetimi Reformu çerçevesinde yeniden yapılanma sürecine girdi. Şimdi konuyu spor özelinde ele alacak olursak, sporun merkez örgütü olan ve temeli 1938 yılında kurulan Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğüne dayanan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nün lağvedilerek, yerine Türk Spor Kurumu’nun (TSK) kurulması öngörülüyor/aşama aşama hayata geçiriliyor. TSK kurulunca, Gençlik ve Spor İl Müdürlükleri merkezi idareye bağlı olmaktan kurtulup, yerinden yönetim çerçevesinde belediyelere (bazı söylentilere göre ise il özel idarelere) bağlanması ve spor federasyonlarının ise mali ve idari açıdan özerkleşmesi esas alınıyor. Bu yeni tasarımın spor yönetimi açısından ne getireceği üzerinde durmadan konuyu federasyonların özerkleşmesine getirmek istiyorum. 14 Temmuz 2004’te yayımlanarak yürürlüğü giren “Özerk Spor Federasyonlar Çerçeve Statüsü” esas alınarak federasyonlar özerkleştirilmeye başlandı. Özerklik hem idari hem mali anlamda federasyonların otonomi kazanmasını esas alıyor. Bu otonomiyi kullanacak ana organ ise federasyonların genel kurulu olacak. Genel kurul, çerçeve statüyü esas alarak oluşturulacak olan ana statüsüyle tanımlanan prensiplere göre örgütlenme ve işleyişini temin edecek. Genel kurulun kimlerden oluşacağı ise aslında bir soru(n)? Özellikle ilk kez toplanacak genel kurulun oluşturulması bir rasıl paradoks (‘tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan’ açmazı). Zira genel kurul ana statüye göre oluşacak ve ana statü ise ilk toplanan genel kurul tarafından onaylanacak! Yani ilk toplanan genel kurul ana statüyü onaylamazsa, kendi kendisini de onaylamamış olacak. Tabi böyle bir şeyin olması ise beklenilmiyor; veya en kötü ihtimalle genel kurul ana statüde bir takım değişiklikler talep eder ve değişiklikler yapılarak ana statü onaylanır diye kabul ediliyor. Genel kurulun kimlerden oluşacağı sorusuna dönecek olursak; a) Genel Müdür, Genel Müdür yardımcıları ve on il müdüründen oluşacak onbeş üye, b) Merkez Danışma Kurulu üyeleri, c) Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Başkanlığınca belirlenecek iki üye, d) Engelliler spor federasyonlarının seçiminde oy kullanmak üzere, Paralimpik Komitesi Başkanlığınca belirlenecek iki üye, e) Türkiye Amatör Spor Kulüpleri Konfederasyonu Başkanlığınca belirlenecek iki üye, f) Branşlarında oy kullanmak üzere, bağlı oldukları uluslararası federasyonların dünya ve/veya Avrupa federasyonlarının yönetim kurulu üyeleri, g) Görevlerine adli veya idari soruşturma sonucu son verilmemek kaydıyla branşında oy kullanmak üzere asaleten federasyon başkanlığı yapanlar, h) Genel kurul tarihinden en az bir yıl önce faal sporculuğu bırakmış olmaları kaydıyla, ilgili branşta olimpiyat oyunlarında ilk üç dereceyi alanlar ve büyükler kategorisinde dünya şampiyonu olanlar ile federasyonlara göre milli sporcular arasından seçilecekler, ı) Büyükler kategorisinde en az üç yıl milli takım teknik direktör veya antrenörlüğü yapanlar ile en üst seviyede hakemlik yapanlar arasından seçilecek hakemler, i) Türkiye Spor Yazarları Derneği Başkanı ile Genel sekreteri, j) Kulüp temsilcileri (genel kurul üyelerinin en az %60’ı kulüp temsilcilerinden oluşmalıdır)
Genel kurul üye sayısı 125’in altında olmayacak ve 250’yi de geçmeyecek. Tabi bu rakamlar esas alınarak, kulüp temsilcilerinin hangi ölçütlere bağlı olarak tayin edileceği ise ana statüde belirlenecektir. Özerk federasyonlarda da olağan genel kurul 4 yılda bir yapılacak. Ama burada en önemli nokta, her yıl yapılacak olan mali genel kurul ki bu da aslında her yıl yönetimin yeniden genel kuruldan onay alma zorunluluğu anlamına geliyor. Çünkü genel kurul yıl sonunda yapılacak mali kurulda bütçeyi ibra etmezse, yönetim kurulu otomatik olarak düşüyor ve böylelikle iki ay içerisinde genel kurulun olağanüstü toplantıya giderek seçim yapması gerekiyor (Voleybol federasyonunda bu durum gerçekleşti!). Ayrıca gerek görmesi halinde spor bakanının çağrısı, federasyon yönetim kurulunun kararı, genel kurul üyelerinin %40’ının noter kanalıyla yapacağı çağrı ile de olağanüstü genel kurul toplanabiliyor. Aslında bu durum, federasyon yönetimlerinin şeffaflaşması ve camia ile iç içe olması zorunluluğunu getirdiğinden çok olumlu etkilere sahip olacak. Özerk federasyonların sadece başkanı değil, yönetim kurulu üyelerinin tamamı ve ana organlardan bir diğeri olan denetleme kurulu da genel kurul tarafından seçilecek. Camianın doğrudan denetimi ve müdahalesini esas alan, dolayısıyla şeffaflaşmayı ve takılımı zorunlu kılan bu yeni yapılanma ilk bakışta çok olumlu görünüyor. Ama merkezi idarenin doğrudan denetiminden uzak kalan (çünkü tahkim kurulu özel durumlar hariç federasyonlara müdahil olmayacak) bu örgütlenme biçiminde, sivil toplum geleneğinden uzakta olan spor camialarının kolaylıkla maniple edilmesi ve suiistimal sorunları da gündeme gelecek. Konuyla ilgili bir çok arkadaşımız yeterli bilgiye sahip değiller ve yapılması gereken şey çerçeve statünün dikkatle okunması ve özerkleşen federasyonlar tarafından hazırlanan ana statülerin incelenmesidir. Türk sporunun özerklik sürecinden hayır görebilmesi ancak ve ancak insanlarımızın bilinçli vatandaş olmasından, sivil irade ve inisiyatiflerini yansıtmayı öğrenmelerinden geçiyor. Aksi halde katılım mümkün olmayacağı gibi şeffaflaşma da olmayacaktır. Biz (Bocce Bowling ve Dart Federasyonu yönetimi) kuruluşumuzun hemen ardından özerklik için müracaatta bulunduk ve 2006 yılına da özerk olarak başladık. Yeni yapılanan ve müntesiplerinin yüksek eğitim profiline sahip olan branşlarda özerklik daha kolay hazmedilecek ve başarıya ulaşacaktır. Ancak eski ve köklü branşlarda geçiş sancılı olacak. Bu anlamda Taekwondo’nun yeni döneme sağlıklı girmesi ve istikrarı bulması Taekwondo’nun geleceği açısından son derece önemlidir. Aksi halde ardı arkası kesilmeyen sorunlar ortaya çıkacaktır. Bunun için Taekwondo camiası şimdiden yeni dönemin özüne uygun olarak, katılımcı, hesap verici ve paylaşımcı bir örgütlenmeye gitmelidir. Çoğunluğun mutabakatını sağlayacak ve meşvereti esas alacak bir örgütsel mekanizma, özerkliğe sağlıklı adım atılmasını temin edecektir… Birlikten dirlik doğar! Gayrisi ise KAOS… Mutlu TÜRKMEN TBBDF Başkan Vekili – Spor Yönetimi Bilim Uzmanı
|