ÖZGÜVEN

Önemli bir savaş sırasında Japon bir komutan askerlerinin sayısının düşmanlarınkine kıyasla çok daha az olmasına rağmen saldırıya geçmeye karar verir. Ordusunun kazanacağına olan güveni tamdır.

Ancak, askerleri zafer konusunda oldukça kaygılıdır. Savaş alanına doğru ilerlerken, yol kenarındaki bir tapınakta durup hep birlikte dua ederler.

Daha sonra komutan cebinden bozuk para çıkararak

-         “Şimdi yazı-tura atacağız. Eğer tura gelirse, biz kazanacağız, ama eğer yazı gelirse kaybedeceğiz, kaderimiz böylece ortaya çıkacak” der.

Bozuk parayı havaya atar ve herkes sabırsızca paranın yere düşmesini bekler. Tura gelmiştir. Askerler çok sevinirler; kendilerine olan güvenlerini toplamışlardır. Bu coşkuyla düşmana saldırır ve savaşı kazanırlar.

Bir süre sonra yüzbaşı komutanının yanına gelerek onun kehanetini takdir edercesine,

-         “Kimse kaderi değiştiremez” der. Bunun üzerine

-          “Haklısın” der komutan, iki tarafı da –tura- olan parayı gösterir...

Hepimiz hayatımızın değişik dönemlerinde hikaye de bahsedilen askerler gibi, kendimize olan güvenimizi çeşitli nedenlerle kaybedip, kendimizi yetersiz hissederek kumandayı kadere bırakmayı tercih ederiz.

Oysaki kader diye bildiğimiz olgu, biz elimizden geleni yapmadıkça –tesadüf vakalar dışında- hiç de bizden yana çıkmaz.

Hikaye de verilen örnek belki biraz abartılmıştır, ancak kendisinin yetersizliğine inanan bir kişi başarısızlıkları yoğun bir biçimde hisseder, ama ilginçtir ki başına gelenleri değiştirme gücüne sahip olduğuna inanmasını sağlayacak adımı atmaz.

 

Günlük hayatta;

  • herhangi bir sorumluluk aldığımızda yapabildiğimizin en iyisini sergilemeyi,
  • aksi durumlara yaratıcı ve akılcı çözümler getirebilmeyi,
  • aşağılık duygusunun elimizi kolumuzu bağlamamasını,
  • iş ortamında bulunduğumuz toplantılarda fikirlerimizi açıkça ortaya koyabilmeyi ve bu fikirleri açıkça herkese karşı savunabilmeyi ne kadar da çok isteriz.

Fakat bazen, sanki bir şeyler sesimizi keser; beğenilmemek korkusu, dışlanma kaygısı, süregelen düzene boyun eğmişlik ya da yoğun bir yetersizlik hissi, vs. gibi olumsuz öngörüler duygu ve düşüncelerimizi pek az açmamıza ya da hiç açmamamıza neden olur.

Öz güveni yeterli düzeyde gelişmemiş olan kişiler kendilerine verilen bir görevi yerine getiremeyeceklerine inanırlar. Bu sebeple, başarısızlık sonrası oluşacak doğal mahcubiyet duygusunu yaşamamak için bu çeşit riskli durumlardan sürekli uzak dururlar.

Böyle bir durumda, yüzleşilmesi gereken sorun özgüven eksikliğinin üstesinden nasıl gelineceğidir. Ancak bu sorunu çözebildiğimizde daha mutlu yaşayabilir ve hayatın tadını daha fazla çıkarabiliriz.

Özgüveni yüksek olan bir birey kendi yeteneklerine güvenir, hayatını kendi istekleri doğrultusunda kontrol edebileceğine ve gerçekçi hedefler belirleyebildiği müddetçe bu hedeflere ulaşabilmesinin mümkün olduğuna inanır.

 

 

Metin DALGIÇ